Page 315 - 1-4_2
P. 315

Amasya Tarihi 1-4. Cilt                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi Cilt: 2


               Şeyh  Cû'î  Bâğları'na  doğru  inmeğe  başlıyor.  Hulâsa  Rûmlar'ın  her  iki  tarafdan  ümîdleri
               kesiliyor, kuvve-i ma'neviyyeleri fenâ hâlde kırılıyor.
                      Ferhâd Arası'nda Emîr  Ahmed Gâzi  ma'iyyeti  sağdan,  İltigin Gâzi  ma'iyyeti soldan
               tekbîr na'ralarıyla hem-zebân olarak dağları inlete inlete yalın kılıç muttasıl ilerliyorlar, perîşân
               olan Rûmlar'ı Amasya kumandânı Mitrakiyus bir türlü durduramıyor, nihâyet Mitrakiyus bir
               mücâhidin aşk eylediği bir kılıç sadmesiyle yere devriliyor, bunu gören Amasya vâlîsi Jutati'us
               (Şettât) ve ma'iyyeti şimâle doğru firâr ediyor.
                      Müte'addid Târîh-i Âl-i Dânişmend nüshalarının 319  ve kısmen Mirkâtü'l-Cihâd'ın [276]
               verdiği şu ma'lûmât üzerine Emîr Ahmed Gâzi ve İltigin Gâzi Ferhâd Arası'ndan Amasya'ya
               girdiği esnâda Suli ve Abdullah Gâziler dahi Amasya'ya inmişler idi. Rûm askerlerinin kısm-ı
               a'zamı firâr ve bir kısmı da Harşene kalesine tahassun etmekle Amasya Hristiyânları, Amasya
               patrîki Vengiyus (Vankilos) vâsıtasıyla istîmân ederek Emîr Ahmed Gâzi hazretlerinin afvını
               ricâ etdiler.
                      Emîr Ahmed Gâzi, firâr eden Şettât'ı ta'kîb ve der-dest etmek üzere ümerâdan Abdullah,
               Serkis Ahmed, Karatigin Gâziler'i birer müfreze ile üç koldan i'zâm edib Şettât, Osmâncık
               boğazında yakalandığı cihetle Amasya'ya getirilmiş, Ankara vâlîsinin esîr edilen kızı da bu
               sırada Amasya'ya gelmiş idi.
                      Fakat Harşene muhâfızı olan Ermeni Mihrân kaleye kapanıp mezbûhâne bir hareket
               olmak  üzere  müdâfa'a  etmek  azmini  gösteriyor,  Emîr  Ahmed  Gâzi  kalenin  teslîmini
               mükerreren teklîf ve kendisine i'tâ-yı emân eylediği hâlde cümlesini de redd ederek müdâfa'ada
               ısrâr ediyordu.
                      İltigin Gâzi, kan dökmeğe mahal kalmaksızın kalenin zabtını düşünüyor, Mukaddime
               sahîfe 80'de tahrîr edilen hud'a-i harbiyyeyi tertîb ederek esîr edilen Amasya vâlîsi Şettât'ı
               önüne katıp 467  şa'bânının on dördüncü perşembe gecesi seherinde kale kapısına geliyor,
               Şettât'a kapıyı çaldırıyor, kendisinin geldiğini ve kuvve-i imdâdiyye getirdiğini anlatıyor, kale
               muhâfızı Mihrân, Şettât'ı [277] sesinden tanıyıp kapıyı açıyor, derhâl Kırklar ya'nî kırk nefer
               gâzî dalkılıç içeriye dalıyor, kapıcıları ve sâ'ir kale mustahfızlarını kesip kaleyi zabt etdikden
               sonra Emîr Ahmed Gâzi hazretleri kaleye perşembe günü güneş doğarken erkân-ı devletiyle
               giriyor.
                      El-Aylemü'z-Zâhir ve Mür'i't-Tevârîh'de Amasya kalesinin fethi 467 senesi şa'bânında
               vâki' olduğu mazbûtdur. Mukaddime'de beyân edildiği üzere her sene şa'bânının on dördüncü
               günü  el-yevm  İltekin  Bâğları  demekle  meşhûr  olup  Amasya'nın  esnâ-yı  fethinde
               müşârün-ileyhin  girdiği  mahalde  vâki'  İltigin  Gâzi'nin  türbesi  bir  cemm-i  gafîr  ile  ziyâret
               olunduğu ve akşâmı olan Leyle-i Berât'da mûmlar yakıldığı an'anât-ı mahalliyeden olmasına
               dikkat olunursa bu vak'a-i fethin bir hâtıra-i bâkiyesi olduğu anlaşılır.
                      Mürşid-i râh-ı yakîn olan ihvân-ı dînimiz Arab mücâhidlerinin ciddî fedâkârlık ibrâz
               ederek mükerreren girdikleri hâlde bir türlü tutamadıkları kürsî-i vilâyet-i Fon olan Harşene
               (Amasya) beldesini Oğuz Türkleri'nden Togânîler (Dânişmendîler) işte bu günden i'tibâren
               sûret-i kat'iyyede feth ederek burada bir hükûmet-i İslâmiyye teşkîl etdiler.
                      Eski Türkler'in ya'nî "Amasit, Togayit, Sanit" demekle meşhûr olan Hıtâ Türkleri'nin,
               ba'dehû "Hun" demekle meşhûr olan "On Uygur" Türkleri'nin târîhen vatan-ı aslîsi olup yedi
               yüz  sene  kadar  Rûmlar'ın  eyâdî-i  gasbında  kalan  Amasya,  Oğuz  Türkleri'nin  himmet-i

               319   537 evâhirinde vefât eden Melik İzzeddîn Muhammed Gâzî Bey bin el-Melik Şemseddîn Ahmed Gâzî Bey'in
                  ifâdât-ı  şifâhiyyesinden  ve  Emîr  Ahmed  Gâzî  ümerâsından  olup  ekser  muhârebâtında hâzır  olan  Hüseyin
                  Gâzî'nin takrîrâtından zabt ve tahrîr edilen şu târîhin nüshaları tekessür etdikçe vekâyi' ve esâmî ibkâ ve sûret-i
                  cereyân-ı vekâyi' tahrîf edilerek Battâl-nâme şeklini almışdır. Bu târîhin üç nüshası manzûr-ı âcizî olup her
                  üçünü  de  cereyân-ı  vekâyi'  i'tibâriyle  yek-diğerine  muhâlif  buldum.  Fakat  vekâyi'in  ekseri  Amasya'da  ve
                  Niksâr'da medfûn ve sülâlesi mevcûd olan gâzîlerin ve an'anât-ı mahalliyenin vücûduna müstenid olduğu
                  cihetle  şâyân-ı  dikkatdir.  Mirkâtü'l-Cihâd  ise  bu  târîhin  münşiyâne  yazılmış  bir  hulâsasıdır.  Hele  Şettât
                  (Jutati'us) ve sülâlesi ve ahvâl-i Rûmiyye hakkında verdiği ma'lûmâtın Rûm târîhlerine muvâfakatı, bu târîhin
                  kıymetini artıracak delâ'ildendir.
                                                           613
                                                           314
   310   311   312   313   314   315   316   317   318   319   320