Page 322 - 1-4_2
P. 322
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya hükümdârı Melik Gâzi Ahmed Hân, merâkından hasta olduğu esnâda Sultân
Kılıç Arslan gençlik belâsıyla Elbistân ve havâlîsini harben almak için hücûm ediyor, Sivas
emîri İbrâhim Bey bunun hücûmunu Erzincân emîri Mengücek Bey'le def'e meşgûl olduğu
esnâda Rûmlar dahi Sinop tarafından diyâr-ı Dânişmendî'ye tahmînen 488'de yürüyorlar,
sevâhili âteşlere yakarak muttasıl ilerliyorlardı.
Melik Gâzi Ahmed Hân, büyük şehzâdesi Seyfeddîn İsmâ'il Bey'i Amasya'da
kâ'im-makâmı bırakıp Trabzon emîri Suli, Erzurûm emîri Saltık Beyler'le Rûmlar'ı karşılıyor,
İltigin Gâzi bu muhârebede Rûmlar'ı it'âb ediyor, Melik Gâzi ve diğer ümerâ dahi birden hücûm
etmekle Rûmlar Kamanit (Komanit) Ovası'nda perîşân bir sûretde kaçıyorlar, Melik Gâzi harbi
kazanıp muzafferen avdet ediyor.
Ba'dehû Melik Ahmed Hân, kuvve-i mevcûdesini alıp Elbistân'ı zabt eden Sultân Kılıç
Arslan ile harb eyliyor, Elbistân'ı harben istirdâd etmekle beraber Kılıç Arslan'ı irzâ ederek
ittifâkını te'mîn ediyor, ümerâ-yı etrâf kendisini muvaffakiyât-ı mütevâliyesinden dolayı tebrîk
[296] ediyorlar, Melik Ahmed Hân'ın nüfûz ve mevki'i fevkalâde yükseliyor; çünkü Rûm
Selçûkîleri'nin hem abagı 328 hem de dayısı ve Anadolu'da Türkmenler'in istinâdgâhı bir pîr-i
me'âlî-semîr bulunuyordu.
Melik Gâzi Ahmed Hân, Anadolu'da otuz seneden beri ömrünü îfâ-yı farîza-i cihâda
vakf edib dîn uğurunda her türlü mihnetlere, zahmetlere, musîbetlere katlanarak Arab
mücâhidlerinin bile vâsıl olamadığı bir gâyeye fedâkârâne ermiş olduğu cihetle Pon ve
Kapadokya kıt'aları kâmilen taht-ı hükmüne girmiş, Pon kralı Yedinci Mihridad'ın hükm etdiği
yerlere kadar nüfûzunu yürütmüş, mücâhid Türkler arasında fevkalâde bir nüfûza mâlik olmuş
idi.
Memleket-i Dânişmendiye, şarkan Kafkasya, garben Bitinya, şimâlen Karadeniz,
cenûben Malatya'nın müntehâ-yı hudûduna kadar varmış olup şimdiki Sivas, Ma'mûretü'l-Azîz,
Erzurum, Trabzon, Kastamonu, Ankara vilâyetlerinin hâvî olduğu arâzî-i vâsi'a idi. Bunun
zamânında memleket-i Selçûkiyye bu kadar vüs'ati hâ'iz değil idi. Çünkü mükerreren herc ü
merce, katl ve zabta ma'rûz olduğu cihetle bünyesini muhâfaza edemiyordu. Fakat mu'ahharan
Selçûkîler'in kuvveti, hükûmet-i Dânişmendiye'yi gölgede bırakmış olduğu cihetle
müverrihlerin bile Dânişmendîler'i Selçûkîler'in hesâbına yazdıkları anlaşılır. [297]
Târîh-i Âl-i Dânişmend ile tevârîh-i umûmiyyeden istihsâl edilen bu netâyic, hakâyık-ı
târîhiyye olmak üzere iddi'â edilemez. Fakat elsine-i selâse üzere tertîb olunan müdevvenât-ı
târîhiyye ile tercüme edilmiş olan tevârîh-i garbiyyenin zabt eylediği vekâyi' ta'kîb ve tatbîk,
ba'dehû kuyûd-ı mazbûta cem' ve tedkîk edildiği takdîrde hâsıl olacak gâyeler, şu netâyicden
ibâret olacağı zann olunur.
Tevârîh-i garbiyyede mezkûr olduğu üzere Bizans imparatoru Aleksiyus, Anadolu'da
eski vatanlarını eyâdî-i ecnebiyyeden tahlîs ederek ikâmet eden Dânişmendîler'i, Selçûkîler'i
kendi kuvvetiyle mağlûb edemeyeceğini anlıyor, Roma'da bütün Hristiyânlığın re'îs-i lâ-yuhtîsi
olan papa İkinci Urban'a mürâca'atla (488) sûzişli bir sûretde papanın kuvve-i rûhâniyyesinden
istimdâd 329 ediyor, Avrupa Hristiyânlarının şarka mu'âvenetlerini istihsâl için "Piyer Lermit"
nâmında bir papaz köylere kadar bütün bilâd ve kasabâtı pejmürde kıyâfetle dolaşarak bütün
Avrupa'yı yerinden oynatıyor, âlem-i İslâm aleyhine kaldırıyor, târîhen meşhûr olan "Ehl-i
Salîb" alaylarını teşkîl ediyordu.
Bu zamânın ricâlinden Muhammed bin el-Azîmî el-Halebî târîhinde diyor ki: "490
senesinde İstanbul önüne gelen sefâ'in-i harbiyyeden üç yüz bin [298] Firenc, melikleri Sete ile
çıkıp her feth etdikleri yerleri kendilerine teslîm etmek üzere melikü'r-Rûm ile bir mu'âhede
akd ederek bilâd-ı müslimîne her tarafdan yürüdüler. Her uğradıkları yerleri feth etmekle
beraber yakıyorlardı. Melik Dânişmend ile İbni Süleyman Kılıç Arslan ittifâk ederek Firenc'in
328 "Abak ve Abaga", "sülâlenin istinâdgâhı olan amca" ma'nâsınadır. "Abamak" masdarından me'hûzdur.
329 Ahmed Refîk Beyefendi'nin Târîh-i Umûmî'sinde bu vak'anın senesi gösterilen 1095 sene-i mîlâdiyyesi
tevârîh-i Arabiyye ile bir türlü te'lîf olunamıyor.
620
321