Page 345 - 1-4_2
P. 345

Amasya Tarihi 1-4. Cilt                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi Cilt: 2


               İslâmı  fevkalâde  ızrâr  eden  Tatarlar'ın  mesâ'ib-i  müdhişesini  def'  etmek  lâzım  gelirken
               Anadolu'ya hücûm ediyordu.
                      Sultân Alâ'eddîn Keykubâd Hân hazretleri, bir cinnet-i muvakkate içinde pûyân olan
               Celâleddîn Harezmşâh'ın belâsını da kemâl-i müşkilât ile def' eylediyse de kendisi dahi bîtâb
               olmuş idi. Hattâ Celâleddîn  Harezmşâh'ın  etvâr-ı mecnûnânesinden ma'iyyeti  ümerâsı  dahi
               fevkalâde bîzâr olarak Harezm ümerâsından Berke Hân, Kır Hân, Yılan Hân, Keslüsengim gibi
               beyler aşîretleriyle beraber memâlik-i Selçûkiyye'ye 631'de hicret etmişler idi. 379  [362]
                      Bu  esnâda  Amasya  vâlîsi  Tugrak  Bey,  Hânkâh-ı  Mes'ûdî  şeyhi  olan  Baba  İlyâs
               Horasânî'ye mürîd olduğu cihetle hânkâhın nüfûzu artıyor, Baba İlyâs'ın diğer mürîdi olan Baba
               İshâk-ı  Kefersûdî  de  bu  nüfûzun  devâmından  istifâde  ediyor,  kurâda  bulunduğu  zamân
               köylüleri sihr ü nîrencâtıyla kendisine celb etmiş olduğundan hânkâhın bu nüfûzu Baba İshâk'ı
               enzâr-ı âmmede merci'-i avâm olacak bir dereceye getiriyordu.
                      Tugrak  Bey,  mütedeyyin  ve  Halifet  Gâzi  mesleğinde  bir  zât  olduğu  cihetle  ikâmet
               eylediği Mahalle-i Tugrak'da ya'nî şimdiki Mehmed Paşa Mahallesi'nde 631'de bir mescid-i
               şerîf inşâ ve ittisâlinde bir medrese-i âliye binâ eylediği, şimdiki Dugrâkiyye Medresesi'nin
               kapısı  üzerinde  görülen  ibâre-i  mahkûkadan 380   ve  807  târîhli  bulunan  bir  vesîkada
               "Musliheddîn  Mûsâ  el-Harbrutî  el-Müderris  bi'l-Medreseti't-Tugrakiyye bi-Amasya"
               kaydından nümâyân olur.
                      Fakat Baba İlyâs'ın nüfûzu, günden güne tekessür eden mürîdânıyla kesb-i ehemmiyet
               ediyordu.  Çünkü  Baba  İlyâs'ın  harekâtını  perde  arkasından  idâre  eden  Baba  İshâk,  ya'nî
               mühtedî şekl ve kıyâfetine girip ehl-i İslâmın mu'tekadât-ı dîniyyesini ifsâd ederek Rûmlar'ın
               hesâbına hareket [363] eden İsâk, Amasya'da bir Rûm krallığı teşkîline çalışıyor, bu husûsa
               Baba İlyâs'ı âlet ederek müslim Türkler ile Hristiyân Rûmlar'ın ve Ermenîler'in mu'tekadât ve
               hissiyâtını te'lîfe gayret ediyordu.
                      Tabakât-ı  İbni  Şigâr,  Târîh-i  İbni  Bîbî,  Târîh-i  Âl-i  Selçûk,  Aylemü'z-Zâhir,
               Câmiu'd-Düvel,  Mufassal  Kurûn-ı  Cedîde  gibi  tevârîh-i  mühimmeden  ve  sâ'ir  mecâmî'-i
               müteferrikadan hâsıl olan ma'lûmât ve tafsîlâta nazaran Baba İshâk Kefersûdî aslen Rûm olup
               Amasya'dan Urfa civârında Sümeysât'a giderek kendisini müslim gösteriyor, ba'dehû Şîrâz'a
               gidip  burada  kısmen  tercemesi  bâlâda  sebk  eden  Sivas  kadısı  Ebû  Abdullah  Muhammed
               et-Temîmî'den usûl-i şî'ayı, sihr ve şa'beze ile felsefeyi tahsîl ediyor.
                      Ba'dehû  re'îs-i  bâtıniyye  Hând  Alâ'eddîn  Muhammed  bin  Hasan-ı  Sânî'den  usûl-i
               bâtıniyyeyi ahz ederek Sümeysât etrâfında vâki' Kefersûd nâhiyesinde ikâmetle halka usûl-i
               şî'a ve bâtıniyyeyi telkîn ve sihr ü nîrencât ile sâhte kerâmât izhâr ederek birtakım cühelâyı
               kendisine bend ediyordu.
                      Zâten bâtıniyye mezhebinde kalben tenevvür eden her ferd, Kur'ân-ı azîmü'ş-şânın emr
               eylediği  ferâ'iz-i  hamse-i  ma'lûmenin  îfâsıyla  fi'len  mükellef  olmayıp  bunlardan  maksad
               me'ânî-i bâtıniyyesi, ya'nî kalbin Hâlık'a inkıyâdı idi. Bu inkıyâd-ı kalbî hâsıl oldukdan sonra
               ef'âl-i zâhiriyye bu mezhebde zâ'id ve bütün memnû'ât-ı şer'iyye mübâh oluyordu. [364]
                      Şî'a-i Râfıze mezhebinde dahi Hazret-i Hâlık'ın ebdân-ı mahlûkaya hulûlü va mahlûkun
               Hâlık ile ittihâdı, esâs-ı i'tikâd olduğu cihetle ulûhiyyetin sırasıyla enbiyâya, ba'dehû Hazret-i
               Alî'ye, ba'dehû e'imme-i aleviyyeye, ba'dehû muhibbân-ı Alî'den her asrın kâmil ferdine hulûl
               eylediğine ve edeceğine usûlü müsâ'id bulunuyordu.
                      İşte Rûm İsâk, bu iki usûl-i sahîfeyi tevhîd ederek birincisiyle mu'tekadât-ı İslâmiyyeyi
               ifsâd ve meclûb-ı şehvet olan süfehâ-yı avâmı celb ediyor, ikincisiyle zâten Îsâ ve Meryem gibi
               mahlûk insânlara Allâh demeğe alışık olan Hristiyânları daha çabuk avlıyordu.
                      Hulâsa Rûm  İsâk, Kefersûd nâhiyesinde kendisini tanıtdıkdan sonra üstâzının Sivas
               kadısı olduğu zamân Sivas'a gelip vefâtında foyası meydâna çıkdığını anlar anlamaz kurâya

               379   İşte Osmânlılar'ın cedd-i a'lâsı bulunan Süleymân Şâh bin Kaya Alp ve kabîlesi bunların ma'iyyetinde olarak
                  Anadolu'ya geldiklerini vekâyi'-i târîhiyye isbât etmekdedir.
               380   Bu ibâre-i mahkûka, Mukaddime'de ya'nî birinci cildin 168'inci sahîfesinde mestûrdur.
                                                           643
                                                           344
   340   341   342   343   344   345   346   347   348   349   350