Page 406 - 1-4_2
P. 406

Amasya Tarihi 1-4. Cilt                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
                                                                             Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR


               tarafından Rûm nâibi (vâlîsi) oldu. Sultânın vefâtından sonra Mısır hükümdârı Melik Nâsır
               Muhammed bin Kalavun'a arz-ı [33] bey'at edib tarafından nâibü'r-Rûm oldu. Kendisine bir
               hil'at-ı   sultâniyye   verildi.   Mekâtîb-i    sultâniyyede    "Nâ'ibü's-saltanati'ş-şerîfeti
               bi'l-bilâdi'r-Rûmiyye" unvânı yazılırdı".

                      Zeyneddîn Tuli Bey
                      Amasya ümerâsından Halifet Gâzi birâderi Emîr Bedreddîn İbrâhim Bey bin Tuli Bey
               bin Türkan Şâh bin Güdül Bey'in mahdûmu Hâbil Bey'in evlâdından Emîr Şeyh İzzeddîn Hasan
               Bey'in oğludur. Hemşîresi Suli Paşa Hâtun, Eretna Bey'in zevcesidir. Kendisine "Hâbil Oğlu"
               denmişdir. Halifet Gâzi evlâdının ammizâdelerindendir.
                      Millet  Kütübhânesi'nde  mevcûd  olup  bu  kütübhâneyi  ihyâ  eden  merhûm  Ali  Emîrî
               Bey'in  elinde  gördüğüm  hulâsa-i  vekâyi'-i  târîhiyyeyi  hâvî  bir  risâle-i  mühimmede  "Feth-i
               Amasya  der-dest-i  Veled-i  Hâbil  sene  742"  yazılıdır.  Şu  hulâsa-i  târîhiyye  gösteriyor  ki
               Amasya, Hâbil Oğlu yedinde 742 senesinde feth ve tahlîs edilmişdir.
                      742 senesinde Hâbil Oğlu'nun Zeyneddîn Tuli olduğunu hafîdi Emîr Kemâleddîn Kâmil
               bin Tâceddîn İbrâhim Ahî Tayı bin emîr-i kebîr Zeyneddîn Tuli Bey'in 791 târîhli vakfiyesi
               göstermekdedir.  Kâmil  Bey'in  birâderi  Emîr  Celâleddîn  Hâbil  Bey  798  senesinde  Amasya
               ricâlinden  idi.  Tokat'da  "Ahî  Tayı  Zâviyesi"  vakfı  ve  Amasya'da  "Hâbilzâde  Sülâlesi"
               meşhûrdur. [34]
                      Emîr Timurtaş oğlu Şeyh Hasan Bey, Amasya vilâyetinin zayâ'ına pek ziyâde te'essüf
               etmiş, Eretna Bey'le harb etmeye karâr vermiş idi. Ancak büyük rakîbi ve düşmanı olan Irâk
               vâlîsi Şeyh Hasan-ı Kebîr'in ve Cihân Timur Hân'ın tecâvüzâtından emîn değildi.
                      Nihâyet  "Câmiu'd-Düvel"de  tafsîl  edildiği  üzere  birâderi  Melik  Eşref  Hân'ı,  Cihân
               Timur Hân üzerine ve sonra tertîb etdiği büyük bir orduyu da ser-askeri Hacı Ya'kûb Şâh ile
               Süleyman Hân'a refîk ederek Eretna Hân üzerine gönderdi. Eretna Hân da bütün kuvvetiyle
               karşıladı.
                      Ancak  Hacı  Ya'kûb  Şâh,  Amasyalı  bir  vatan-perverdi.  Kendi  vatanını  Moğol
               nüfûzundan kurtarmak için yıllarca mücâhedeler etmişdi. Küçük Şeyh Hasan Bey'in Eretna
               Hân'a  galebesi  Anadolu'da  Moğol  ve  Tatar  eşirrâsının  tekrâr  zulüm  ve  sitemlerini,  nüfûz-ı
               cebbârânelerini diriltebilirdi. Pek muhtemeldir ki Hacı Ya'kûb Şâh bunları düşündü, Eretna
               Hân ordusu erkânından olan Amasya beyleri tarafından celb ve istimâle edildi.
                      Hulâsa "Câmiu'd-Düvel"in zabtı üzere Hacı Ya'kûb Şâh ve Süleyman Hân ile Eretna
               Hân  orduları  Sivas  ile  Erzincân  arasında  kâ'in  "Egribük"  denilen  ovada  birbirine  mukâbil
               mevki'ler aldılar. Kanlı bir muhârebeye girdiler.
                      Eretna  Hân  ve  Türk  beyleri,  744  senesi  cumadelâhirinin  on  dördüncü  perşembe
               gününde Süleyman Hân'ı ve Moğol sürülerini tepelediler. Kat'î bir galebe-i kâmile elde ederek
               Moğol nüfûzunu Anadolu'dan silip süpürdüler. Şeyh Hasan Bey'e karşı pek müşkil bir mevki'de
               kaldı. 475  [35]
                      Ayasofya  Kütübhânesi'nde  1006  numarada  bulunan  bir  risâlede  şöyle  muharrerdir:
               "Münhezim-şoden-i Süleyman Hân ez-Ertena    476  der-Egirbük 477  rûz-ı hamîs çehârdehüm mâh-ı



                  Mu'âsırlarımızdan ba'zıları "Ertana" şeklinde yazıp "erkek tana" ma'nâsına olduğunu iddi'â etmekdedirler.
                  Hâlbuki  Ertena,  "ergene"  vezninde  "ertene"dir.  Buna  "gelenbe"  vezninde  "Eretna,  Eretne"  ve  "gerdenî"
                  vezninde  "ertenî,  erdenî"  denir.  "Ertenî",  Dîvânu  Lugâti't-Türk'de  "kıymetdâr  inci"  ma'nâsına  olduğu
                  musarrahdır.  Diğerleri  de  aynı  ma'nâda  müsta'meldir.  Dilimizde  "dana,  tana"  ineğin  yavrusu  demekdir.
                  Erkeğine "tosun", dişisine "düge" denir. "Tosun"a "Ertana" denmez.
               475   Bu cümlede bir eksiklik var, baskı sırasında ba’zı kelimeler unutulmuş olmalı. Bu cümlenin başına "Hacı
                  Ya'kûb Şâh" kelimeleri eklenirse daha anlamlı olabilir. (Haz.).
               476   "Ertena", bu risâlede hemze ve tâ'nın fethi ve râ'nın sükûnuyla harekelenmişdir.
               477   "Egirbük",  "Egribük,  Egri  Bük"  demekdir.  "Kitâbü's-Sülûk"da  ve  "A'yânu'l-Asr"da  "Eksibük"  şeklinde
                  yazılmış, sonra "Egribük" diye tashîh edilmişdir.
                                                           703
                                                           405
   401   402   403   404   405   406   407   408   409   410   411