Page 448 - 1-4_2
P. 448
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Çelebi Amasya'ya geldi. Şehzâde-i müşârün-ileyhe bir kasîde-i Fârisiyye takdîm ederek nâ'il-i
ihsân oldu. 535
Lâkin Osmanlı Türkleri Avrupa'da Türklüğün yükselmesine çalışıyorlar, inkişâflarına
engel olan Sırblar'la harb etmek üzere tedârikler görüyorlar, her tarafdan Kosova sahrâsına
doğru koşuyorlardı.
Bunun için şehzâde Sultân Bâyezîd, pederinden aldığı emir üzerine Amasya'dan
topladığı bir fırka asker ve ma'iyyetine kabûl etdiği erlerle Edirne'ye müteveccihen Amasya'dan
hareket etdi. Amasya vilâyetini de eski sâhibi olan Devâtdâr Ahmed Bey'in idâresine "Amasya
Beylerbeyi" unvânıyla bırakdı.
Şehzâde Bâyezîd Bey, Amasya'da ikâmet etdiği zamânlarda fuzalâ-yı meşâyihden Ebû
İshâk Kâzerûnî demekle meşhûr Mevlânâ Şeyh Şemseddîn Mü'eyyed Çelebi'ye ve dâmâdı olan
Şeyh Yâr Alî Çelebi'ye izhâr-ı meyl ü muhabbet etmişlerdi. Ulemâdan ve a'yânzâdelerden hayli
zevât ile beraber bunları alıp götürdüler.
Bunların içinde Devâtdâr Ahmed Beyzâde Şâdgeldi, birâderi Mustafa [145] Beyzâde
Îsâ, ammizâdesi Kutlu, eniştesi ve vezîri Muhammed Çelebizâde Kaya Beyler de vardı.
Fahreddîn Ahmed Paşa
Emîr-i sâbık Hacı Şâdgeldi Paşazâde olup devlet-i Osmâniye tarafından Amasya
vilâyetine Amasyalılar'dan ilk beylerbeyi olan zâtdır. "Devâtdâr Ahmed Paşa" demekle
meşhûrdur. Şehzâde Sultân Bâyezîd'in halefi, sâbık Amasya emîr-i kebîri Ahmed Şâh
Çelebi'dir.
Devâtdâr Ahmed Paşa, Gâzi Hünkâr Murâd Hân tarafından 789 senesinde makâmında
ibkâ'en Amasya beylerbeyi oldu. Osmanlı tarafından bırakılan bir müfreze-i Osmâniyye ile
vilâyeti muhâfazaya kıyâm etdi.
Amasya askeri, ırk ve dindâşları olan Osmanlı Türkleri'yle beraber olup Kosova'da dîn
ve millet düşmanı olan Sırblar'la harb ederken Kadı Burhân, müdâfa'asız kalan Amasya ve
mülhakâtını istîlâ etmeye ma'iyyeti tarafından teşvîk edilmişdi. Lâkin bir türlü cesâret edemedi.
Dîvân kâtibi olan Azîz bin Erdeşîr Bezm ü Rezm'inde bunu şöyle ta'bîr ediyor: "Sultân,
bu teşvîki lâyık görmedi. Çünkü Osmânoğlu sâde bir Moğol, ilim ve hikmetden boş bir nâdân
(!) olmakla beraber küffâr ile gazâya gitmişdir. Küffârın kökünü kazımakla meşgûldür.
Sultân ki bu kadar kemâlât-ı zâtiyye, yüksek ilim ve fazîlet, adâlet [146] ve merhametle
muttasıfdır. İnsâf ve mürüvvet mesleğine, emânet ve diyânet mezhebine muhâlif görüp
müslümânların üzerine gidemezdi".
Şâyân-ı dikkatdir ki Kadı Burhân, halkı Osmânlılar'dan soğutmak için öz Türk olan
Osmânlılar'a Moğol ve nâdân diyor. Çünkü o zamân Türklerce en menfûr olan millet Moğol'du.
Türkler, Moğollar'dan gördükleri zulüm ve cefâyı hiçbir milletden görmemişlerdi. Hâlbuki
Kadı Burhân'a emâreti te'mîn eden Moğollar'dı.
Menâfi'-i şahsiyyesi uğrunda her nesneyi mübâh gören Kadı Burhân, burada
diyânetden, insâf ve mürüvvetden dem vuruyor. Çünkü kuvvet ve şevketlerini bildiği Osmân
Oğulları'na karşı cesâretsizliğini diyânet perdesiyle setr ediyor, demekdir. Âkıbetinden emîn
olsaydı Amasya'yı istîlâda dakîka fevt etmezdi.
790 senesinde Kosova muhârebesi kazanılmışdı. Fakat yaralı bir Sırp'ın ansızın vurduğu
hançerle Gâzi Sultân Murâd-ı Evvel şehîd olmuş, yerine şehzâdesi Yıldırım Sultân Bâyezîd
geçmişdi. Kezâlik Kayseriyye emîr-i kebîri Eretna Hânzâde İzzeddîn Ca'fer Bey de vefât
etmişdi.
535 Yâr Alî Çelebi, Hâfız-ı Şîrâzî kadar nazm-ı eş'âra kâdir bir zât idi. Bunun için kendisine "Yârî-i Şîrâzî"
denmişdir. Mü'eyyedzâdeler'in ceddidir.
745
447