Page 484 - 1-4_2
P. 484
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Şimdiye kadar Osmân İli'nde bulunan ve hâricden gelen sâdât-ı Aleviyye'nin
neseblerine ve da'vâlarına bakanlar her memleketin kadısı idi. Osmanlı [242] devletinde bu
husûsâtı rü'yet etmek üzere bir nekâbet-i eşrâf mesnedi ihdâs edildi.
Sultân Bâyezîd'in Amasya'da mu'allimi ve Amasya müftüsü olan Horasânlıoğlu es-
Seyyid Abdullah Efendi'nin mahdûmu Amasyalı Emîrî Mahmûd Efendi ilk nakîbü'l-eşrâf olup
Amasya'da nakîbü'l-eşrâf kâ'im-makâmı da 903 senesinde bunun amcası olan ulemâdan es-
Seyyid İbrâhim Efendi oldu. Buna "Koca Emîr Efendi" dendi.
904 senesinde Deli Birâder Efendi, talebesiyle nizâ' ve müdârebe etdiğinden
müderrislikden azl olunup yerine nakîbü'l-eşrâf kâ'im-makâmı Koca Emîr İbrâhim Efendi
Büyük Ağa müderrisi olarak ta'ayyün etdi.
Şâyân-ı dikkatdir ki Koca Emîr Efendi kendisinin Acem olduğunu iddi'â ediyor.
İmzâsını "İbrâhim bin Mehmed el-Acem" diye atıyor 580 , Amasya'ya yeni gelen Acemler'le
düşüp kalkıyordu. Bununla beraber hakîkaten fâzıl, müteşerri', pâk-mezheb ve hattât bir zât idi.
Çünkü şehzâde Sultân Ahmed Acem ulemâsına hâssaten Acem sâdâtına pek mâ'ildi.
Tabîbi Kutb-ı Şirvânî ile nişâncısı Ahmed-i Câmî 581 İran edebiyâtını, lisânını, ricâlini,
milliyetini şehzâdenin nazarında pek yüksek gösteriyorlardı. [243]
Bu sene Sultân Ahmed'in lalası, vekîl-i saltanatı vezîr Mehmed Paşa vefât edib yerine
emîr-i dîvân olan Hacı Beyzâde Tâceddîn İbrâhim Paşa vekîl-i saltanat, müdebbir-i memleket
oldu. Tâcî Bey demekle meşhûr olan budur. Kadı İmâd oğullarından Ebu's-Su'ûd Mehmed
Efendi de Amasya kadısı olmuşdu.
Fakat Tâceddîn Paşa ile nişâncı Ahmed Câmî Çelebi kezâlik kadı Ebu's-Su'ûd Efendi
ile nişâncı bir türlü geçinemediler. Münîrî Mehmed Çelebi Mecmû'a-i Târîhiyye'sinde 582 diyor
ki: Nişâncı Ahmed Çelebi âlim, edîb, şâir olmakla beraber muta'assıb, mütekebbir bir Acem'di.
Çünkü bu senelerde "Hubb-ı Âl-i Abâ" sevdâsı Amasya ve havâlîsinde şâyi' olmağa
başlamışdı. Amasya vilâyeti halkı umûmen sünnîlerdi. Aralarında şi'îler yok gibi idi. Şirvân ve
İran taraflarında İsmâ'il bin Haydar-ı Safevî türemiş, halkı şî'iyyete, hubb-ı âl-i abâya
müsellahan da'vet etmişdi.
Öteden beri Alevîler'in ya'nî evlâd-ı Alî'nin birinci silâh-ı dînîsi olan hubb-ı âl-i abâ,
Amasya'ya gelen Acemler'in vird-i lisânı, derd-i derûnu, vâsıta-i ma'îşeti olmuşdu. Bunların
nazarında hubb-ı âl-i abâ, her derde [244] devâ, her türlü günâha kefâret, bâ'is-i duhûl-i cennet
idi.
Hubb-ı âl-i abâ, Hazret-i Alî bin Ebî Tâlib ile oğulları Hasan, Hüseyin hazerâtına ve
bunların evlâd ve ensâline muhabbet, ya'nî Hasan ve Hüseyin evlâdını cândan ve gönülden
sevmek demekdir. Âl-i abâyı sevenlerin günâhları mağfûr sayılırdı.
İsmâ'il bin Haydar-ı Safevî kendisini âl-i abâdan sayar, kendisine bey'at ve muhabbeti
farîza-i dîniyye bilir ve bildirirdi. Her tarafda mürîdânı, hulefâsı, dâ'îleri, sâ'îleri vardı. Bunların
birinci silâh-ı muvaffakiyyeti, en büyük propagandası "Hubb-ı Âl-i Abâ" idi.
Bu esnâda hâricden Amasya'ya gelen Acemler, pek sünniyâne hareket etmekle beraber
hubb-ı âl-i abâdan dem vururlar, İran edebiyât ve lisânını pek yüksek görürler, âdetâ halkı
İrânîliğe da'vet ederler, birbirlerini son derece tutarlardı.
Ahmed Câmî Çelebi, kibir ve inâdıyla Tâceddîn Paşa'yı ve kadıyı kızdırmışdı. Bunu
bildiğinden bunları Sultân Ahmed'e fazla si'âyet etmişdi. Bu sebebden 905 senesinde Tâceddîn
Paşa Kefe beylerbeyi olup şehzâdenin ma'iyyetinden çıkdı.
580 Amasya'da elime geçen bir Metn-i Kudûrî kitâbının zahrında 905 târîhli kendi hattıyla yazılmış aynı imzâyı
ve Büyük Ağa müderrisi olduğunu gördüm.
581 Tâceddîn Paşa vakfiyesinde görülen "Ahmed bin Kutbeddîn el-Câmî et-Tevkî'î" imzâsı bunundur.
582 Münîrî Efendi bu devrin ricâlinden ve Amasya fuzalâsından bir zât olup Sultân Ahmed devrine mahsûs bir
mecmû'asıyla münşe'ât mecmû'ası vardır. Mecmû'a-i Târîhiyye'sini Amasya'da Şeyh Alî-zâde Abdullah
Efendi'nin hânesinde, münşe'ât mecmû'asını da İstanbul'da Veliyyeddîn Efendi Kütüphânesi'nde bulmuşdum.
Hayfâ ki mecmû'a-i târîhiyyesi yandı.
781
483