Page 490 - 1-4_2
P. 490
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Kutublar işin doğrusunu söylemiyorlar; Hâce, Ahmed, İskender Beyler'i ve
Kadızâdeler'i Sultân Ahmed'in gözünden düşürmeğe çalışıyorlardı. Kendilerinin müfteriyyâta
ma'rûz kaldıklarını gören Kadızâdeler'le Hâce Bey, kaçıp Trabzon'a gitdiler. Sultân Selîm'e
dehâlet etdiler. Hacı Ferhâd Bey, azablar ağası oldu.
916 senesinde Şâh Kulu hulefâsından Oğlanşurlu mühtedî Celâl Halîfe Arabkir, Varaylı
Zünnûn Halîfe Amasya havâlîsinde kıyâm ederek Bozok ve Çorum havâlîsinde kıyâm eden
"Nûreddîn Alî [258] Şâh Kulu" ile ortalığı alt üst ediyorlar, açıkdan herkesi şî'îliğe da'vet
ederek kabûl etmeyenleri yakıyorlardı.
Amasya vâlîsi Sultân Ahmed tehlikeyi henüz görmeğe başlamışdı. Hâlbuki Trabzon
vâlîsi Sultân Selîm Amasya ve havâlîsinde cereyân eden ahvâli ve Şâh İsmâ'il'in siyâset ve
teşkîlâtını lâyıkıyla takdîr ve ta'kîb ederek Şâh İsmâ'il'in ne müdhiş bir âfet olduğunu çok evvel
anlamışdı.
Şâh İsmâ'il kendisini Cengiz ve Timur'a mu'âdil bir sâhib-i hurûc biliyordu. Sûret-i
zâhirede şî'î idi fakat hakîkat-i hâlde sünnîlerin râfızî dedikleri adamdı. Revâbıt-ı dîniyye ile
alâkası yokdu. Merhamet denilen hâssa-i insâniyyeden âdetâ tecerrüd etmişdi.
Sultân Ahmed Amasya vilâyeti havâlîsindeki şî'a eşkıyâsının kesretini, müdhiş teşkîlâtı
gördüğü hâlde bu teşkîlâtı idâre edenlerin Amasya'da ve sarâyında olduğunu bir türlü
anlayamıyordu. Hâlbuki Amasya'nın a'yân ve halkından yükselen feryâdlar İstanbul'a kadar aks
ediyordu.
İstanbul'da erkân-ı hükûmet, ilmiyye sınıfından kat'-ı nazar gayr-i Türkler'den ibâret idi.
Vezâret, Rûmeli ve Anadolu beylerbeyliği enderûndan yetişme kölelere hasr edilmiş, hâssaten
vezâret Cândarlızâde İbrâhim Paşa'dan sonra gayr-i Türkler'e verilmesi kânûn olmuşdu.
Rûmeli kazaskeri Amasyalı Mü'eyyedzâde Abdurrahmân Efendi, Sultân Ahmed
tarafdârı olduğu hâlde nişâncı Amasyalı Tâcîzâde Ca'fer Çelebi ve defterdâr-ı sânî Amasyalı
Cemâlîzâde Pîrî Mehmed Çelebi [259] Sultân Selîm tarafdârı olmuşlardı. Abdurrahmân Efendi
gâyet ihtiyâr idi. Fakat berikiler hakâyık-ı ahvâle vâkıf zevât idiler.
Sultân Bâyezîd, Sultân Ahmed'i tahta çıkarmak istiyordu. Fakat yeniçeriler Amasya
havâlîsindeki eşkıyâ perîşân edilmedikçe olmaz diyorlardı. Hakîkaten eşkıyâ-yı Celâliyye'nin
harekâtı pek mühlikdi. Nihâyet vezîr-i a'zam Alî Paşa'nın Anadolu serdârı olarak Amasya'ya
gönderilmesi karâr-gîr oldu.
Çünkü Sultân Ahmed, vezîri Sinan Paşa, Amasya muhâfızı Bâlî Bey, sipâhîler ağası
Hacı Şâdî Bey yirmi bin neferden müteşekkil ordusuyla Amasya'dan kalkıp eşkıyâ üzerine
gitmişlerdi. Amasya'da şehzâde Murâd Bey vekîl-i saltanat olup alaybeyi Acem Alîzâde Hamza
Bey muhâfız-ı vilâyet olarak kalmışdı.
Sultân Ahmed ma'iyyetiyle beraber fedâkârâne harb etdikleri hâlde on bin kadar
eşkıyâya mağlûb olarak döndü. Bütün ağırlığı yağmâ edildi. Şâh Kulu, Amasya'nın hâricine
hâkim kesildi. Amasya'nın a'yân ve halkında bir ye's ve nevmîdî hâsıl oldu.
Şehzâdenin bu inhizâm ve avdetini işiden Anadolu beylerbeyi Mehmed Paşa, kuvvetine
mağrûr olarak birkaç bin ma'iyyetiyle eşkıyâ üzerine yürümüş, bu da mağlûb olarak rezîlâne
dönmüşdü. Halkda hâsıl olan ümîdsizlik büyük bir korkuya münkalib oldu.
916 senesi zilka'desinde sadr-ı a'zam Hadım Alî Paşa ordusuyla beraber İstanbul'dan
hareket edib ancak 917 senesi evâ'ilinde [260] Amasya civârında Geldiklan sahrâsına indi. Halk
Alî Paşa'yı ve ordusunu halaskâr olmak üzere büyük bir tehâlük ve heyecân ile karşılamışlardı.
Anadolu ve Karaman beylerbeyileri de kuvve-i mevcûdeleriyle gelmişlerdi.
Bununla beraber Amasya'da havf ve halecân zâ'il olmuş değildi. Sultân Ahmed tahta
cülûs etmek sevdâsıyla, a'yân ve halk ise cân ve mâl korkusuyla yanıyorlardı. Gelen halaskâr
ordunun içine dalan şî'îler de orduyu ifsâd ediyorlardı. Halk, âdetâ başlarına gelecek felâketi
görür gibi olmuşlardı.
787
489