Page 520 - 1-4_2
P. 520
Amasya Tarihi 1-4. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Bütün makâm-ı iktidâr gayr-i Türkler'e münhasırdı. Türkler ancak uzak yâhud küçük
vilâyetlere beylerbeyi olabiliyordu. Dîvân-ı hümâyûnda bir tek Türk vezîr yokdu.
Defterdârlıkdan, nişâncılıkdan yetişen Türk vezîrler ender olmakla beraber sadâretden mahrûm
idiler.
Fireng İbrâhim Paşa'nın sadâretinden bu zamâna kadar makâm-ı sadâreti, vezâreti ihrâz
edenler gayr-i Türkler'di. Türklük aleyhinde söylenilen hezeyânların, uydurulan efsânelerin
hepsi de gayr-i Türkler'den sudûr etmiş, riyâkârların gayretiyle revâc bulmuşdu.
Anadolu'da Türkler, gayr-i Türkler'in bu tahakkümlerine karşı kıyâm ediyorlar, taraf
taraf ihtilâl bayrağını açıyorlardı. Beğenilmeyen [342] softalar işte bu millî ihtilâlin alemdârı
olmuşlardı. Gelikli Mahmûd kıyâm eden softaların başbuğu idi.
Şâyân-ı dikkatdir ki Anadolu sancaklarına, vilâyetlerine mîrlivâ, beylerbeyi olarak
gönderilen gayr-i Türkler içinde Türkçeyi bilmeyen, akâ'id-i İslâmiyyeden bîhaber, koyu câhil
adamlar da vardı.
Çünkü devşirmelerden vezîr olanlar, Hristiyân babalarını, kardaşlarını, hısımlarını
kabûl-i İslâm etdikleri günden i'tibâren mîrlivâ, beylerbeyi yapdırıyorlardı. Bunlar ancak
mütesellimleriyle idâre-i umûr-ı hükûmet ederek pek çok yolsuzluklar yapıyorlar, Türkler'i son
derece kızdırıyorlardı.
Hele za'îmler, sipâhîler ekseriyetle gayr-i Türkler'di. Hâlbuki tımâr ve ze'âmet
Anadolu'da Türkler'e hâs bir dirlikdi. Gayr-i Türkler'in nazarında Türkler re'âyâdandı.
Türkler'in en ziyâde gücüne giden gayr-i Türkler'in tahakküm ve istibdâdı idi.
Vaktiyle Kur'ân-ı Kerîm'in emr etdiği müsâvâtı, hizmetleri mukâbilinde mükâfâtı taleb
eden, bu uğurda yüksek sesleriyle bağıran gayr-i Türkler makâm-ı iktidârı elde etdikleri günden
i'tibâren Türkler'e müsâvât yerine tahkîrât, mükâfât yerine mu'âdât ile mukâbele etdiler.
Bundan dolayı Türkler, gayr-i Türkler'e karşı isyân etmişler, ihtilâl bayrağını
açmışlardı. Gayr-i Türkler'e bu kadar yüksek makâmlar veren Osmanlı hânedânı da kıyâm eden
Türkler'in nazarında küçülmüşlerdi. [343] Hattâ Osmanlı hânedânı bile gayr-i Türkler'in bu
tahakküm ve istibdâdından bîzâr olmuşlardı.
Amasya beyi Âlî Bey âlim, fâzıl, müverrih bir zât idi. Fakat her tarafda zuhûr eden
erbâb-ı ihtilâle karşı âciz kalmışdı. Bunun için Âlî Bey 1005 senesi evâ'ilinde Kayseriyye'ye
nakl edildi. Yerine Bâlî Bey gönderildi.
Bâlî Bey
Gayr-i Türkler'dendir. 1005 senesi rebî'ulevvelinde Amasya beyi olup geldi. Köprü'de
mukîm sipâhîlerden Arnavut Hüseyin Ağa'yı mütesellim nasb ederek eşkıyâ üzerine gitdi.
Fakat birşeye muvaffak olamadı.
Mütesellim Hüseyin Ağa'nın bâridâne harekâtından münfa'il olan müftü Köse Ahmed
Efendi isti'fâya mecbûr olup yerine Karamânî Hâce Tâceddîn Efendi Amasya müftüsü ve
Sultâniyye müderrisi olup İstanbul'dan gelebildi. Çünkü yollar bayağı mesdûd idi.
Hüseyin Paşa
Amasyalı Budak Bey'in oğludur. Habeş beylerbeyiliğinden munfasıl iken eşkıyânın
kesretine, Amasya sancağının ehemmiyetine binâ'en 1005 senesi şevvâlinde Amasya sancağı
mutasarrıfı ve Anadolu müfettişi oldu. Amasya sancağına Deli Zülfikâr Ağa'yı mütesellim nasb
ederek devr ve teftîşe gitdi. [344]
Şehir kethüdâsı el-Hâc Mansûr Çelebi, mütesellim-i sâbık Hüseyin Ağa'ya mümâşât
etdiğinden azl edilip yerine el-Hâc Pîrî Çelebi şehir kethüdâsı oldu. Buna "Himmetoğlu"
denirdi. Sâbık evkâf-ı sultâniyye mütevellîsi Hasan Bey alaybeyi, zu'amâdan Mahmûd Bey
evkâf-ı sultâniyye mütevellîsi oldu.
817
519