Page 134 - 6-8
P. 134

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 6-8. Cilt                                                                    Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               yanında medfûn bulunması, müşârün-ileyhin nereli olduğunu ve nerede doğup büyüdüğünü pek
               sarîh ve mukni’ bir sûretde göstermektedir.
                      Bâb-ı âlî mahzen-i evrâkında bulup birer sûretleri İkdâm Gazetesi’nde tarafımdan bir
               takım mütâlaât-ı târihiyye ile neşr ve müverrihlerin nazar-ı dikkati celb edilen 875 ve 878 târihli
               ve Amasya Mahkemesinden verilen iki kıt’a hüccet-i şer’iyyede Kemâl Paşazâde’nin pederi
               “Fahru’l-umerâi’l-kirâm  Şücâeddîn  Süleyman Bey bin  Kemâl  Paşa” nın  Amasya’da Sultân
               Bâyezîd-i Sânî vâlî iken ma’iyyet-i ümerâsından bulunduğu mûsârrah ve muhakkaktır.
                      Bu hüccetlerde Candarlızâde “Tâceddîn İbrâhim Paşa bin Halîl Paşa” Sultân Bâyezîd’in
               lalası ve vezîri ve (Süveydâ, Sevâdiye) Mahallesi’nde akârât satın alan Vâlide Sultân’ın vekîli
               ve iş bu vekâlete şâhidlerden birisi de “Şücâeddîn Süleyman Bey bin Kemâl Paşa” olduğu tasrîh
               edilmektedir. [418]
                      882’de Süleyman Bey’in Amasya vilâyeti merkez muhâfızı olduğu Amasyalı Halîmî
               Mehmed Efendi’nin Amasya  ricâlinden şikâyeti  hâvî  Sultân Fâtih’e takdîm etdiği  ve Fâtih
               kütübhanesinde  bulduğum  kasîdesi  şerhinde  münderic  ve  bunun  tahkîkından  sonra  883’de
               Tokat Sancağı Beyi olarak Amasya’dan uzaklaştırıldığı da kayden malûmdur.
                      Ceddî Kemâleddîn Ahmed Paşa, Amasya’da vâlî iken Sultân Bâyezîd’in lalası ve vezîri
               olup 874 senesi evâhirinde Amasya’da vefât etdiği ve sarây-ı sultânî şimâlinde kâin Yakûb Paşa
               Câmi-i şerîfinin garp tarafındaki türbesinde medfûn olduğu da Amasya Mahkemesi sicillâtının
               şehâdetiyle sâbitdir.
                      Ceddînin pederi Hacı İbrâhim Çelebi bin Halîl Çelebi de 824 târihine kadar Amasya’da
               vâlî olan Sultân Murâd Hân-ı Sânî dîvân-ı ketebesinden olup 841’de Amasya vâlîsî olan Sultân
               Fâtih’in  defterdârı  olduğu  da  mahkeme  sicillâtıyla  mazbûtdur.  Şu  malûmat-ı  târîhiyye
               gösteriyor ki sâhib-i tercemenin kendisi ve âbâ u ecdâdı Amasyalıdır. [419]
                      Kemal Paşazâde’nin Amasyalı olduğunu biraz da kendi kaleminden çıkan “Târîh-i âl-i
               Osmân”ından tetebbu edelim. Târîhimizin üçüncü cild-i matbûunda 223. sahîfesinde Târîh-i âl-
               i Osmân’ın defter-i sâbiinden naklen şunlar yazılmışdı.
                      Merhûm Kemal Paşazâde diyor ki: “Amasya ki tevârîh-i kadîmede Harcene adıyla yâd
               olur. İçine gam-gîn girerse dilşâd olur. Ve bend-i gamdan cânı âzâd olur. Nâdire-i asr ve şöhre-
               i dehr olmuş meşhûr bir şehirdir. Hayret-i Mısr kendisi ve reşk-i Nîl önündeki nehirdir.

                                                   Nazm-ı Fârisî
                                                                 لين  و  تسا  رصم  مشح  مه  هك  ميوكن
                                                                    ليبسلس ورو  شدورو  تسا  تشهب
                                                                    راز هتشك  فرط  ره  زا  شدور  بل
                                                                           رارقيب كلف  نوچ اهجرچ ورب
                                                                     نارك  ىب  فرطره  شعرزم  و هد
                                                                       25  ناف زرم وا  تشك زرم  نيمك


                                                   Nazm-ı Türkî
                                           Cûyinin suyu âb-ı kevserdir.
                                           Hâk-i pâkî abîr u anberdir

                                           Gel Sevâdiyesini seyr eyle


               25  Merhûm diyor ki: “Amasya ihtişâm ve zînette Mısır ve Nîl’in hem ayârıdır” diyemem. Amasya bir cennettir.
               Irmağı da o cennetin selsebîlidir. Irmağının her tarafı bağlar ve bahçelerle müzeyyendir. Üzerindeki dolaplar daimâ
               dönerek  çarh-ı  feleğe  benzer.  Havâlisinde  köyler  ve  mezra’alar  o  kadar  çokdur  ki,  en  aşağı  yurdu  ve  kazâsı
               zer’iyyât ve zîneti mükemmel ve mergûb olan Merzifon kasabasıdır. Merzifon avâm dilinde Merzefân, Marsivân
               denmektedir.

                                                           129
                                                           133
   129   130   131   132   133   134   135   136   137   138   139