Page 136 - 6-8
P. 136
Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Amasya Tarihi 6-8. Cilt Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
Bu esnâda Sibekzâde Ahmed, Şirvânî Ebu’l-hayr, Kutbeddînzâde Ahmed Câmî
Efendilerden de kavâ’id-i Fârisiyye, Gülistân, Lügat-ı Fârisiyye’yi ahz u kıraat ederek Arap ve
Acem dilleriyle tekellüm edecek iktidârı kazandı. Ba’dehû uhdesine ze’âmet tevcîh edilerek
askerliğe girdi. Edirne’ye gidip Sultân Bâyezîd Hân’ın ma’iyyet-i hâssa bölüğüne kayd u kabûl
edildi.
Lâkin müşârün-ileyh en büyük zevki tahsîl ve mütâla’ada bulmuşdu. Çünkü vâlidesi,
meşâhîr-i fuzalâdan Amasyalı Kazasker Küpelioğlu Mevlânâ Muhyiddîn Mehmed Çelebi bin
28
Mecdeddîn Abdülmecîd Çelebi bin Abdülkerîm el-Kâdirî hemşîresi idi. Kendisini tahsîl-i
ulûma çok teşvîk ve terğîb eder, meslek-i ulemâya girmesini pek ziyâde isterdi.
Burada bir hikâye-i meşhûre vardır. Şakâyık mü’ellifi Ahmed İsâmeddîn Efendi’nin
nakline göre hülâsası şudur: [424]
“Mevlânâ Ahmed Şâh Çelebi, Sultân Bâyezîd ile harbe gidip esnâ-yı seferde Vezîr
Candarlızâde İbrâhim Paşa’nın meclisine kibâr-ı ümerâdan Evrenos Beyzâde Ahmed Bey gelip
oturmuşdu. Bu esnâda yevmiyyesi otuz akçeden ibâret olan Filibe Müderrisi Mevlânâ (Lütfî
29
Çelebi) dervîşâne libâsıyla gelip Ahmed Bey’in üst tarafına oturur.
“Kemâl Paşazâde buna fevkalâde teaccüp ve hayret edib bu pespâye müderrisin Ahmed
Bey gibi bir emîr-i zî-şânın üst tarafına geçip oturmasının sebebini sorar. Rüfekâsından biri der
ki, “Ulemâ, ta’zîm ve ikrâma ümerâdan ziyâde lâyıktır. Bu Lütfî Çelebi, zâhirde otuz akçeli bir
müderris ise de mertebe-i ilmiyyesi ve ilmin mertebesi pek yüksektir.”
“Mevlânâ Şâh Çelebi, düşünür. “Benim için emîr-i zî-şân Ahmed Bey’in mertebesine
varmak imkânı yoktur. (!) Fakat bu fâzıl müderrisin mertebesini çalışıp kazanabilirim der;
ilmiyye mesleğine girer!”
Şu hikâye, herhalde bir efsâneye benzer. Çünkü Kemâl Paşazâde, o zamanlarda ilim ve
ulemânın kadr u kıymetini [425] ve bir mîr-livânın mertebe-i emâretini fark ve temyîz
edemeyecek derecede câhil olmadığı gibi bir vezîrzâdenin akl ve fetâneti, ilim ve fazîleti
oldukca mesned-i vezâret ve sadârete kadar yükselebileceğini takdîrden gâfil ve sâde-dil
değildi.
30
Bunun için Nûr-i Osmâniyye Kütübhanesinde 3149 numarada mukayyed “el-
‘Aylemü’z-zâhir” adlı târîhinde Niksârîzâde es-Seyyid Mustafa Cenâbî Efendi, şu hikâyeyi
anlatdıktan sonra kenârında hâşiye olarak diyor ki:
“Şu hikâyenin herhâlde uydurma olduğu açıktır. Çünkü Kemâl Paşazâde gibi zevât, âdî
dünyâ rütbesi için ve fânî bir devlet uğruna it’âb-ı nefs ederek tahsîl-i ulûm etmekten âlî ve
münezzehtir.”
Kemal Paşazâde tahsîl ve mütala’a zevkini tatmîn için askerlikten isti’fâ ederek tahsîl-i
ulûm u fünûna fevkalâde koyuldu. İstanbul’da fazl ve kemâl ile iştihâr eden “Molla Kestelli”
demekle meşhûr Musliheddîn Mustafa Efendi bin Haydar, Hâce-i Sultânî Ma’rûfzâde
Sinânüddîn Yûsuf Efendi bin Ali, Hatîbzâde Muhyiddîn Muhammed Efendi bin İbrâhim
derslerine [426] muvâzabet etdi.
28 Şakâyık mütercimi Mecdî Mehmet Efendi, sadr-ı müşârün ileyhin kızkardeşidir diyor. (s.215) Asıl Şakâyık’ın
bütün nüshalarında “ve kâne lehû uhtân (iki kız kardeşi vardır)” diye yazılıdır. Şu halde sadr-ı müşârün ileyhin iki
hemşîresinden birisini Hızır Beyzâde Hâce Sinan Paşa ve diğeri de Kemal Paşazâde’nin pederi Süleyman Bey
tezevvüc etmişlerdir. Bu hâtunun adını çok aradım. Ma’alesef bulamadım. Kızını Kemal Paşazâde Süleyman
Bey’e vermişdi.
29 Mevlânâ Lütfi Çelebi, Tokatlıdır. Lütfullah Çelebi bin Mevlana Kutbeddîn Mehmed olup Sinan Paşa ve Ali
Kuşçu şâkirdidir. Gayet fâzıl, muhakkik, ulûm-ı akliyye ve nakliyyede mâhir bir müdekkik idi. Kendisini istirkâb
eden ricâl-i ilmiyyenin hasedi yüzünden kendisine zendeka isnadıyla 900 senesi rebîulâhirinde rütbe-i şehâdeti
ihrâz etti. Mahdumu Ali Çelebi, müsvedde halinde kalan pederinin âsârını cem’ ve te’lif ederek Sultan Süleyman’a
takdim etmişdir.
30 Kemal Paşazâde bu hususta şu beyitleri söylemişdir: Mârifet gerçi ki beyzâdelere lâyıktır / Okuyup yazmaz ise
yine bey oğlu beydir / Ehl-i ilm oğlu olup hângâh-ı dünyada / Câhil olmakdan ise doğmadan ölmek yeğdir.
131
135