Page 148 - 6-8
P. 148

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

               yukarıda yazılan Hoca Hasan Şâh Çelebi bin Taceddîn İbrâhim Çelebi mahdûmudur.  [484]
               Gençliğinde Sultân Murâd-ı Sânî dâiresine alındı. Saray-ı Hümâyûnda hüsn-i terbiye görüb
               müşârün-ileyhin silahdârı oldu.
                     Fatih  Sultân  Mehmed  Hân’ın  cülûsunda  ümerâdan  olup  857’de  İstanbul  fethinde
               fedakârane çalıştı. Ba’dehû Sultân Bâyezîd-ı Sânî Amasya vâlîsi oldukda ma’iyyet-i ümerâdan
               olup  Trabzon’un  fethinde  Amasya’dan  giden  askerin  kumândânı  olarak  hazır  bulundu.
               Trabzon’un fethinde beylerbeyi oldu.
                     975’de Şehzâde Sultân Abdullah bin Sultân Bâyezîd-i Sânî Trabzon vâlîsi oldukda lalası
               ve müdebbir-i umûru olup 879’da vefât etdi. Müdebbir, şeci’ asîl bir zât idi. Mahdûmları Hasan
               Paşa  ile  Mehmed  Bey’dir.  Hasan  Paşa,  şehzâde-i  müşârün-ileyhin  lalası  oldu.  Mehmed
               Beyzâde Şücâ‘ Paşa da ümerâdandır.

                     Hayreddîn Hızır Çelebi-Hoca Sarayî
                     Amasyalıdır. Şeyhü’l-İslâm Mevlânâ Şücaeddîn İlyas bin Hızır el-Amâsî mahdûmudur.
               Pederi Amasya’da Sultân Murâd-ı Sânî muallimi iken Amasya sarayında doğdu. Bundan dolayı
               kendisine Saraylı, Sarayî dendi. [485]
                     Küçük  yaşında  pederiyle  beraber  Edirne’ye  gidip  orada  hattât-ı  meşhûr  Sofu  Yahya
               Çelebi’den hutût-ı mütenevvi’ayı ahz u temeşşuk ederek me’zûn oldu. Ba’dehû Mevlânâ Hızır
               Bey bin Celâl ve Mevlânâ Yegan Mehmed Çelebilerden ikmâl-i tahsîl ederek ders-i âm ve
               müderris-i be-nâm oldu.
                     Ba’dehû Fatih Sultân Mehmed Hân’a muallim-i zî-şân olup Sultân-ı müşârün-ileyhin 855
               senesi muharreminde taht-ı Osmaniyye cülûsu akîbinde muallim-i sultânî vazîfesiyle mümtâz
               ve 857’de Çandarlızâde İbrâhim Çelebi yerine Edirne kâdısı oldu.
                     Ba’dehû kazasker olup Divân-ı Hümâyûn’da yirmi yıl kadar mevkiini muhâfaza ederek
               Fatih müşârün-ileyhin büyük teveccühâtını kazandı. Unkapanı civârında kendi nâmıyla meşhûr
               olan mahallesinde bir câmi-i şerîf ve yanında bir medrese binâ etdi. Ahir ömrüne kadar kazasker
               olduğu halde 883’de dâr-ı bekâya irtihâl etdi.
                     Edirneli  Mehmed  Mecdi  Efendi  “Tercüme-i  Şakayık’da  diyor  ki:  “Âsâr-ı  hasene  ve
               hayrât-ı müstahsene kısmından mahrûse-i Kostantîniyye’de bir câmi-i şerîf ve medrese-i vâlâ
               binâ  eyleyib  buk’a-i  âlemde  [486]  âsâr-ı  hamîde  tarh  edildi.  Halâ  ol  medrese  Unkapanı
               Medresesi demekle meşhûrdur.
                     Müşârün-ileyhin  ulûm-ı  meksûre-i  me’sûreyi  hâvî  ve  şâmil  ü  fünûn  mutebere-i
               mu’tevereyi  muhit  ve  müştemil  bir  fâzıl-ı  nîkû-şemâil  idi.  Mezak-ı  pâkinde  çâşni-i  letâfet
               merküz olup müsâhabeti lezîz, zarîfü’t-tab, lâtifü’z-zihn, sühan-âferîn, nâdire-gûy bir kimse
               idi.”
                     Dedikden sonra müellif-i Şakâyıkın pederi Mevlânâ Musliheddîn Mustafa Efendi’den
               naklen  bir  hikâye  nakl  ediyor  ve  diyor  ki  “Mevlânâ  Hayreddîn  pederim  Mevlânâ  Halîlden
               teallüm  ve  telemmüz  eyleyib  şerh-i  mevâkıf  okuduğu  zamanda  kendi  hatt-ı  bî-misâliyle
               pederim  için  bir  Şerh-i  Mevâkıf  başlayıb  nısfına  vardıkda  ömrü  tamam  olmağın  ol  kitâb-ı
               fesâhat fercâm-ı nâ-tâmam kaldı. Bâkî kalan nısf-ı ahîri pederim kendi hatt-ı matbuu ile itmâm
               eyleyib kusûrunu tekmîl eyledi.”
                     Hâlbuki  yukarıda  Mevlânâ  Musliheddîn’in  pederi  olan  Mevlânâ  Hayreddîn  Halîl  bin
               Kasım  tercemesinde  diyor  ki  “Vaktâ  ki  Sultân  Mehmed  Hân  aleyhirrahmetu  ve’l-gufrân
               mahrûse-i Kostantîniyye’de [487] inşâ-i hayrât ve ifşâ-i hasenât için medâris-i semân-ı cinân-
               nişân ve heft- asûmân-ı bünyânî binâ eyledikde kendinin hocası olan Mevlânâ Hayreddîn Molla
               Halîli medahât-ı  belîğa ile medh edib  ol kişi benden okumuşdur. Ben bilirim  iyi  kimsedir.
               Medâris-i mezkûrenin biri onlara tevcîh olunmak gerekdir diye sevk eyledi.”
                     Dedikden sonra “Hicret-i nebeviyyeden sekiz yüz yetmiş dokuz senesinde vefât edib”
               diyor. Binâen-aleyh bunun hangisi doğrudur? Her halde şu ikinci rivâyet, birinci hikâyeden
               daha  sâlim  olduğu  zann  olunur.  Hele  Şerh-i  Mevâkıf’ın  kitâbeti,  her  iki  fâzılın  târih-i



                                                           137
                                                           147
   143   144   145   146   147   148   149   150   151   152   153