Page 423 - 6-8
P. 423

Amasya Tarihi Cilt: 11
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR            Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     Bu va’ziyye vazîfesine kanâat edib müderrisliği bırakdı. Sultân Bâyezîd Câmiinde tefsîr
               ve hadîs tedrîsâtına devam ederek ulemâ ve halkın istifâde ve irşâdına çalışdı. Amasya vâlisi                                Şeyhî Mehmed Çelebi-Şeyhîzâde
               Şehzâde Sultân Mustafa ahyânen derslerini dinler ve istifâza eylerdi.                                                        Amasya şuarâ ve ulemâsından “Şeyh Kırık” demekle meşhûr Şeyhî Çelebizâde Hâtemî
                     Bütün ömrünü ibâdet, tedrîs-i hadîs ve tefsîre ve halkı vaazıyla irşâda hasredip kimseden                        Abdülkerîm Efendi’nin oğludur. Muallim-i sultânî Hatîb Kâsım Efendi’den ikmâl-i tahsîl edib
               nesne almaz kimsenin hânesine, konağına gitmez, kendisine mürâcaat edenlerin dinî işlerine                             ders-i âm sonra Atabeg Gâzi müderrisi oldu.
               yardımlar ederdi. Son demlerinde bütün halâıkdan kesilip tanrısına rabt-ı kalb ederek 963’de                                 Takrîr ve beyânı edeb ve ahlâkı ile Amasya vâlisi Şehzâde Sultân Ahmed’e kendisini
               vefât etdi. Kibâr-ı ulemâdan âbid, müteşerri’, zâhid, müttakî bir kâmil idi. Mahdûmu eş-Şeyh                           sevdirdiğinden takarrüb ederek terakkî gördü. Ancak 918’de Sultân Ahmed’in ömr ü saltanatı
               Abdullah Efendi’dir.                                                                                                   hitâma erdiğinden müteessîren vefât etdi. Âlim, kâmil, şâir, edîb idi. Edebiyât-ı Arabiyye ve
                     Evlâdı  “Şeyh  Ya’kûbzâdeler”  demekle  meşhûrdur.  Bunlardan  Ya’kûb  Efendi,  bunun                            Farisiyye’de akrânına fâik olup Münirî Efendi ile müşâare ederdi.
               oğulları  Amasya  müftüsü  Mustafa  Efendi,  vâiz-i  meşhûr  Sinan  Efendi,  bunun  oğlu  Nasûh
               Efendi, Müftü Mustafa Efendi ahfâdından İstanbul meşâyihinden Ya’kûb Gafûrî meşhûrdur.                                       Şeyhî Mehmed Bey-Aydınoğlu
                                                                                                                                            Amasya  sipâhilerinden  Kethüdâ  Hacı  Ali  Ağa’nın  oğludur.  Züamâdan  olup  Şirvân
                     Şeyhî Abdullah Efendi-Tayyibzâde                                                                                 muhârebâtında  şecâatle  nâmdâr  oldu.  Celâlî  eşkiyâsı  vakalarında  yararlıklar  gösterdiğinden
                     Amasyalıdır.  Tercemesi  aşağıda  yazılan  Tayyib  Efendi’nin  oğludur.  Amasya’da                               Amasya Alaybeyi olup Lehistân harbine gitdi.
               mukaddimât-ı  ulûmu  görüp  İstanbul’a  gitdi.  Kınalızâde  Hüseyin  Çelebi  Dârü’l-ifâdesinde                               Ancak  1031  recebinde  Sultân  Osmân’ın  şehâdetine  pek  müteessîr  olduğundan  Abaza
               tahsîl-i  ulûm  ile  iştigâl  ve  Muallimzâde  Ahmed  Efendi’den  tahsîlini  ikmâl  ederek  nâil-i                     Mehmed  Paşa’ya  uyup  yeniçerilerden  intikâm  [221]  almaya  kalkışdı.  Abaza  Paşa’nın
               mülâzemet oldu. Ba’dehû tedrîs-i ulûm edib ba’zı medârise müderris ve Kırk’dan ma’zûl iken                             ordusunda bölükbaşı olarak çalışdı. Sonunda arkadaşlarıyla beraber 1035’de devlete dehâlet
               1000 senesi hudûdunda vefât etdi.                                                                                      edib şecâatine ve eski hizmetlerine binâen mîrlivâ olup 1036’da Divriği Sancağı Beyi oldu.
                     Âlim, zekî, şâir olup genç iken dünyadan gitdi. “Zeyl-i Şakâyık”da birâderi Abdürrahîm                                 Bu  esnâda  Bağdat  muhârebesine  me’mûr  olup  Hâfız  Ahmed  Paşa’nın  maiyyetinde
               Efendi’nin tercemesi zeylinde tercemesi ve şu eş’ârı yazılıdır:                                                        bulundu.  Ba’dehû  sancaklara  mutasarrıf  olup  Erzincan  Sancağı  Beyi  olarak  Revân  harbine
                                                                                                                                      gitdi.  Revân  Kalesi’nin  fethi  esnâsında  büyük  yararlıkları  görülmüş  iken  aldığı  yaralarla
                     Beyit:                                                                                                           şehîden 1045’de vefât etdi.
                                  Yine sâkî mey-i gûlgûne yasak var gibi                                                                    Gâyet  yiğit,  din  ü  devlet  hâdimi  bir  emekdâr  idi.  Mahdûmu  Habib  Bey  de  meşhûr
                                  Bâdenin katresi yok la’l-i leb-i yâr gibi                                                           yiğitlerden biri olup tercemesi yukarıda yazıldı. Evlâdı “Şeyhî Beyzâdeler” diye meşhûrdur.
                     Gazel
                                  Ham olmuş yâ kaşın râ gibi zerrîn efser altında                                                           Şeyhî Mehmed Efendi-Dokuzzâde
                                  San ol râdur ki yazmış kâtib-i kudret zer altında                                                         Amasyalı  Abdîzâde  Dokuz  Mehmed  Efendi  bin  Hüseyin  Efendi  bin  Ali  Çelebi  bin
                                                                                                                                      Muhyiddîn  Mehmed  Çelebi  bin  Mevlânâ  Abdî-i  Amâsî  mahdûmudur.  970’de  Amasya’da
                                  Gelürdi raksa hâkim gird-i bâd-ı şevk ile dâim                                                      doğdu. Vâlidesinin Pederi Hasan Efendi Sokullu Mehmed Paşa evlâdına muallim oldukdan
                                  Gubâr olsa tenüm pây-ı semend-i dilber altında                                                      sonra  pederiyle  beraber  İstanbul’a  gidip  orada  ikmâl-i  tahsîl  edib  Şeyhülislam  Çivizâde
                                                                                                                                      Mehmed Efendi’nin muîd ve mülâzımı olarak müderris oldu.
                                  Nesîm-i subh gül-rîz olmasun gülşende dildâre                                                             Kırk akçe ile Esediyye müderrisliğinden münfasıl iken 1012’de Osmân Paşa, 1017’de
                                  Olur nâzik teni âzürde gülberg-i ter altında                                                        Rüstem  Paşa,  1018’de  Edirnekapısında  Mihrimâh  Sultân,  1019’da  Sahn  müderrisi  oldu.
                                                                                                                                      1020’de sânîyen Mihrimâh müderrisi ve 1022 muharreminde Manisa Kazâsı verildiyse de kabûl
                                  Sakın aldanma lu’bet-bâz-ı dehrin mekrine Şeyhî                                                     etmeyip  sânîyen  Sahn  müderrisi  ve  1023’de  Edirne’de  Sultân  Bâyezîd  müderrisi  ve
                                  Neler peydâ ider ol bu kebûdî çâdur altında [219]                                                   zilhiccesinde Bağdat  mollası  oldu.  1025 ramazanında ma’zûl  olup  1031 cumâdelâhiresinde
                                                                                                                                      İzmir mollası oldu. 1032 rebîülâhirinde azledilip 1034’de dâr-ı naîme irtihâl etdi. Âlim, âmil,
                     Şeyhî Mehmed Çelebi-Şeyh Kırık                                                                                   halûk, kerîm, sâdık, müstakîm, melek-nihâd bir zât idi.
                     Amasyalıdır.  Mes’ûdiye  Hânkâhı  şeyhi  olan  Mevlânâ  Şemseddîn  Ahmed  Çelebi
               hizmetinde ilim ve kemâl-i tahsîl ederek üstâdının 805’de Amasya’dan firârında bir müddet                                    Şeyhî Mehmed Efendi-Şeyh Ya’kûbzâde
               inzivâ edib Çelebi Sultân Mehmed’in Amasya’da yerleştiği esnâda meydana çıkdı. Üstâdının                                     Esbak Amasya müftüsü Hacı Mustafa Efendi bin Ya’kûb Efendi bin Abdullah Efendi bin
               yerine şeyh oldu.                                                                                                      Şeyh Ya’kûb Efendi’nin mahdûmu olup pederinden ve fâzıl-ı meşhûr müfessir Hızır Efendi’den
                     Kırk yıldan ziyâde mahallesini ihyâ ederek halkın tehzîb-i ahlâkına çalışdı. İkametgâhı                          ikmâl-i tahsîl ederek ders-i âm ve müderris-i be-nâm oldu. [222]
               civârında bir câmi binâ etdi. Zelzeleden harâb olan Sultân Mes’ûd’un hânkâhı yerine güzel bir                                Amasya medreselerine müderris olarak 1081’de Hüseyin Ağa müderisliğinden terfîan
               tekke yaptırdı. Câmii, tekkesi, mahallesi “Şeyh Kırık” demekle meşhûr oldu.                                            Tokat’da Hâtunîye müderrisi oldu. 1085’de ma’zûlen Amasya’ya gelip sânîyen Hüseyin Ağa
                     Ancak  Şehzâde  Sultân  Alâeddîn  Bey  Amasya  vâlisi  iken  bunu  kendisine  şeyh  ve                           müderrisi ve 1087 rebîülevvel gurresinde İstanbul’a giden Amasya müftüsü Iydî Bayram Efendi
               müsteşâr-ı  mü’temen intihâb  etmişdi. 846’da şehzâde-i  müşârün-ileyhin  ihnâkında beyhûde                            yerine müftî vekili ve ramazanın gurresinde asâleten Amasya müftüsü oldu.
               telâşa düşüp korkunun verdiği bir ızdırâb içinde terk-i hayat etdi. Âlim, kâmil, edîb, şâir üç                               1088 senesi rebîülevvelinde Iydî Bayram Efendi müftülüğe ta’yin edilmiş olduğundan
               lisâna vâkıf ve mütekellim bir zât idi. Mahdûmları ulemâ ve fuzalâdan Mevlânâ Abdülganî ve                             ma’zûl ve 1089 muharreminde Sivas kadısı oldu. 1090 şâbânında ma’zûlen gelip sonra Ankara
               bunun oğulları Abdülkerîm Hâtemî ve Müderris Abdî Efendilerdir. [220]



                                                           418                                                                                                                    419
                                                           422
   418   419   420   421   422   423   424   425   426   427   428