Page 482 - 6-8
P. 482

Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR
               Amasya Tarihi 9-12. Cilt                                                           Hüseyin Hüsâmeddîn YASAR

                     1143’de ikinci  defa Amasya  müftüsü  olduysa da 1144  [400]  recebinde  meşîhat-ı
               İslâmiyye’nin  emîr  ve  mezûniyeti  olmaksızın  birâderi  Mehmed  Râif  Efendi’yi  vekîl  ta’yîn
               ederek Hicâz’a gitdiği şikâyet edilmekle şa’bânında fetvâdan azledildi.
                     Edâ-yı  hâcdan  sonra  avdet  ve  çok  sevdiği  tedrîs-i  ulûma  mülâzemet  ederek  pek  çok
               şâkird-i irfân yetişdirdi. Amasya’yı vücûduyla bir Dârülfünûn şekline koydu. Sabah dersini
               Sultân  Bâyezîd,  öğle  ve  ikindi  derslerini  de  İçerişehir’de  hânesinin  karşısındaki  Câmi-i
               Kebîr’de okuturdu.
                     Bundan sonra her müftü azlinde kendisini müftü yapmak için edilen ısrârlara karşı durdu.
               Hiçbirini de kabûl etmeyip ölünceye kadar tedrîsden ayrılmadı. Hânesinin selâmlık kısmını
               erbâb-ı ilim ve edeble musâhabâta tahsîs etdiğinden haftada bir gece bunları toplar, ilmî ve
               edebî sohbetler ederdi.
                     Müderrislikden yevmîyesi yüz akçe idi. Bunun en aşağı yarısını Sultân Bâyezîd Câmii’ne
               gidip gelirken fukaraya verir, bakiyyesiyle bol bol geçinirdi. Fakat erbâb-ı dikkat kırk elli akçe
               ile bolluk içinde maîşet kâbil olmayacağını takdîr ederek  “ya hüddâmı var yâhud kırtasiye
               yapar” derlerdi. Bunu hafîdi es-Seyyid Abdürrahîm Efendi nakleder. [401]
                     Zamanında  kendisinden  istifâde  etmek  üzere  Amasya’ya  koşan  talebe-i  ulûmu
               medreselere yerleşdirmek ve güzel idâre etdirmek bir mes’ele olduğundan bir meclis-i ulemâ
               açılmışdı. Bu meclis-i âlî’ye şeyhü’l-ulemâ olan zevât riyâset ederdi. Ahiren riyâset-i ilmiyye
               kendisine müntehî ve şeyhü’l-ulemâ oldu.
                     Hülâsa Amasya’da kırk beş yıl tedrîs-i ulûma hasr-ı işgâl ederek neşr-i maârife himmet
               eden bu zât, 1173 senesi recebinin yirmi dördüncü pazar günü sabahında dâr-ı naîme irtihâl
               etdi. Amasya bir mâtem günü yaşadı. Cenâzesi Sultân Bâyezîd Câmii’ne getirildi. Bir mahşer
               halinde namazı kılındı. Ok meydanına giden yolun sol tarafındaki mezârlığın şarkında kâin yere
               defnedildi. Ulemânın ziyâret-gâhı idi.
                     Gâyet  fâzıl,  her  ilimde  mütebahhir,  muhakkik,  vakûr,  kâmil,  hattât,  ulûm-ı  Arabiyye’ye
               hakkıyla vâkıf, usûl ve fürû’da allâme-i asr idi. Edebiyâtda mâhir, şâir, nâzik tabîat, rikkat-ı tab’a
               mâlik, pek sahî, sofrası açık, hânedân idi.
                     Tilmizlerinin içinde Seküköylüzâde Kâşif Mehmed, Laz Hacı İbrâhim, Çorumlu Kara
               Müftü  İsmail  Hâtif,  Fenercizâde  Hacı  Evliyâ  Halil  Keşfi,  Çelebizâde  Fâzıl  Hüseyin,  [402]
               İstanbul’da ders vekili olan Köprülü Halil, Ürgüplü Hacı Ahmed Efendiler meşâhîr-i fuzalâdan
               idiler.
                     Tefsîr ve hadîsi Mekke-i Mükerreme muhaddislerinden almış olduğu kendi kalemiyle
               görmüş  ve  derhal  iktibâs  etmişdim.  Hayfâ  ki  yandı.  İyi  bir  sülâle-i  ilmiyye  idi.  Mahdûm-ı
               yegânesi  Kâmil  İsmail  Efendi’dir.  Bu  da  fuzalâdan  Kayyımzâde  Hacı  İsmail  Efendi’nin
               kerîmezâdesidir.  Kâmil  İsmail  Efendizâde  es-Seyyid  Abdürrahîm  Efendi’dir.  Bu  tercemeyi
               bildiren de budur.

                     Âkif Mustafa Efendi-Amasyalı
                     Amasya’da  Seküköylüzâde  Kâşif  Mehmed  Efendi’den  ikmâl-i  tahsîl  edib  ders-i  âm
               olmuştu. Üstâdı Canikli Hacı Ali Paşa’nın zulmüne kurbân olduğu  esnâda 1188’de korkup
               Ankara’ya gitdi. Burada ikâmet ve tedrîs-i ulûma muvâzabet ederek kendisini tanıttı.
                     Kibâr-ı müderrisînden olup birkaç defa Ankara müftüsü ve nâibi oldu. Fetvâ ve niyâbet
               zamanında  halkı  kendisinden  hoşnut  eylediğinden  mevlevîyet  pâyesiyle  taltîf  edilip  1226
               yılından sonra vefât etdi. Kibâr-ı ulemâdan, fâzıl, müteşerri’, fıkıh ve usûl ilimlerinde akrân ve
               emsâline fâik idi. [403]

                     Âlim Çelebi-Pîr Dede
                     Amasyalı  Mehmed  Çelebi  mahdûmudur.  Tahsîl  ve  terbiye  görüp  945’de  Amasya
               Mevlevîhânesi şeyhi görüldü. Amasya vâlisi Şehzâde Sultân Mustafa kendisine hüsn-i i’tikâd
               eylediğinden “Pîr Dede” demekle iştihâr etdi. Mevlevîhânede her ayın günlerinde “Mesnevî”



                                                           477
                                                           481
   477   478   479   480   481   482   483   484   485   486   487